9 Eylül 2013 Pazartesi

Sakız Maratonu -01.09.2013

 

Uzun süredir gitmek isteyip bir türlü fırsatını bulamadığım Sakız adası seyahati ile Sakız Koşusunu, büyük gayretlerle bir araya getirmeyi başardım.

Aslında bilet alma işleri yaklaşık 6 ay kadar önce başlamıştı ve bu nedenle bilet ücreti gayet ekonomik oldu. Program kısaca şöyle idi: Ankara – İzmir arası uçakla yapılan seyahat sonrasında Çeşme’ye Havaş ile gidilecek, Çeşme’de bir süre gezdikten sonra saat 19.00 da feribot ile Yunanistan’ın Sakız adasına geçilecekti.
Programda herhangi bir sarkma olmadı ve çeşmeye ulaştık.

Keyifli bir çeşme turunu elbette kumrular süsledi.





Yanlış anlamayın kumru dediysem uçandan değil. Zaten geleneksel olarak bu spor aktiviteleri yeme içme faaliyetine dönüşmekte. Unutmadan kumruyla birlikte verilen turşuları da ihmal etmemek lazım.

İnternet üzerinden satın aldığım feribot biletlerinin check –in işlemlerini de, Çeşme limanının hemen yakınındaki küçük kulübede tamamladık. Kısa bir bekleme süresi sonunda, neredeyse tam zamanında hareket ettik. Seyahat 40 -50 dakika kadar sürüyor ancak, hava birdenbire bozdu ve deniz patladı. Bu nedenle Sakız adasına varışımız 1 saati geçti.

Yunanistan'ın Kuzey Ege Periferisinde, Türkiye’nin ise Karaburun Yarımadası'nın karşısında yer alan, başta mandalina ve sakız ağaçları ile bezeli bu küçük adanın aynı adlı merkezi, Yunanistan'ın diğer şehirleri gibi, sevimli bir Anadolu kasabası görünümünde.          

Ancak, 1566-1912 yılları arasında hüküm süren Osmanlı’nın pek de izi kalmamış.  En büyük iz ise ne yazık ki 1822’de yaşanan olaylar ile ilgili. Mora‘da başlayan isyan hareketi dalga dalga bu şirin adaya da ulaşmış ancak çok sert tedbirlerle ayaklanma bastırılmıştı.

Ada, Balkan Savaşları ile birlikte, 11 Kasım 1912’de, Yunanistan’ın yönetimine geçti. Fani Dünya’nın savaşı bitmez. İtalya, 28 Ekim 1940’da 3 saatlik bir nota verdikten sonra Yunanistan’a saldırmış, fakat ummadığı bir direnişle karşılaşınca zor duruma düşmüştü. Bu arada harekete geçen İngilizler, 25 Şubat 1941’de İtalyanlara ait deniz uçağı üssüne de sahip küçük Meis Adası’nı işgal etmişlerdi. Bu işgal İngilizlerin, 12 Ada’yı yakından kontrol etmek ve buradan yapılacak harekâtlardan zamanında haberdar olmak amacından kaynaklanıyordu ve İtalyanların Yunanistan’daki başarısızlığını gören ve ayrıca, Sovyetler Birliği’ne yapacağı saldırı öncesi sağ kanadını güvence altına almak isteyen Almanların acil tedbir alması gerektiğini gösteriyordu. Nisan 1941’de Alman kuvvetleri Yunanistan’a karşı harekâta geçti. Almanların Ege’deki ilk hedefleri Taşoz ve Semadirek adaları oldu. Bu adaların 25 Nisan’da bir baskın harekâtıyla işgal edilmesini yine aynı gün Limni’nin işgali takip etti. İşgaller Midilli’ye asker çıkarılması ile devam etti. 5 Mayıs 1941 günü saat 18.10 da Alman birlikleri Sakız adasını, herhangi bir direniş görmeden işgal ettiler. Alman işgali 10 Kasım 1944’te sona erdi. Bu işgallerin tek bir iyi tarafı var. Sakız adası sakinleri, her yıl çok fazla kurtuluş günü kutluyorlardır.
 Kısaca tarihi ile ilgili bilgimizi de paylaştıktan sonra gelelim yeme içme ve sportif faaliyetlere.

Sahilde bulunan lokantalarda 3 kişilik yeme-içme yaklaşık 30 – 40 Euro civarında bir ücret ödemeyi gerektiriyor. Biz Türkiye’den gelenlerin en çok tercihi ise hiç kuşku yok ki deniz ürünleri. Başta ahtapot ızgara, karides ve kalamar tava olmak üzere deniz ürünleri ucuz ve bol. Unutmadan az kılçıklı balık yemek isteyenler için kılıç balığı önemli bir tercih olabilir.
Resimlerin kusuruna bakmayın. Biz resmi çekene kadar bir bölümünü dayanamayıp yemiştik.

İki gecelik konaklamamız, internet vasıtasıyla bulduğumuz küçük ve şirin bir otelde oldu. Mümkün olduğunca temiz olması da bizi ayrıca memnun etti.  
 
Gelelim yarışa: parkur Sakız merkezde değil, Thymiana ilçesi belediye sarayı önünden başlıyor ve Fravagouni’den geçerek tekrar Thymiana’ya dönülerek son buluyordu. Bu sizler için çok anlamlı olmasa da Sakız merkezden farklı bir yerde koşulacak olması benim için bir miktar sorun teşkil etmekteydi.


Bu soru işareti ile yarış malzemesini almak üzere Sakız Belediye binasını aramaya koyuldum. Meğer bina, otelimizin yaklaşık 150 metre yakınındaymış. Organizasyonun sahibi ve emektarı Michalis Simiriotis ile orada karşılaştım. Aslında, temsili katılım ücreti olan 10 Euro’yu ödeyemeyince bir e-posta göndermiş ve orada ödeyip ödeyemeyeceğimi sormuştum. Aldığım cevabın içeriği ve samimi yaklaşımı, beni epey mutlu etmişti.  Nede olsa bu tip yaklaşımları Memlekette sıkça görmek neredeyse imkansız. Yarış t-shirtünü ve şapkasını alırken, ulaşımla ilgili sorumun cevabını da öğrendim. Meğer koşucuları Sakız merkezinden otobüsle alıp yarış sonu tekrar bırakacaklarmış.
Daha ne olsun.
Bu haberin verdiği coşkuyla hemen yakındaki çay bahçesine doğru koştuk.  Çay kahve tost siparişi verirken bir de ne görelim. Vatandaşlar hamurdan bir şeyleri yemekteler. Bu ne kardeşim deyip adını öğrenmeye çalışırken Yunan garson kız “Lokma” mı istiyorsunuz? Diye sordu. Kısa süreli şokun üstüne bir tabak lokmayı yok ettik.

Koşu sabahı saat 7.00 de gösterilen noktaya gittiğimde diğer katılımcıları ve otobüsü buldum. İstanbul’dan ve İzmir’den çok sayıda koşu gönüllüsü vardı. Kısaca şöyle denebilir: Türkler gelmeseydi, aile içi yarış gibi olurdu.
 
Başlangıç ve bitiş noktası çok iyi hazırlanmıştı.



 Yarış saati ile birlikte hiç koşmadığım kadar keyifli bir parkurda koşmaya başladım. Doğa bir harika. Ayrıca, bir çok tarihi eseri de koşu sırasında görmek mümkün. Parkur çok kırıcı değil ve çevredekiler mümkün olduğunca destek veriyorlar. Su istasyonlarında herhangi bir sıkıntı yoktu. Hatta bir kısmını pas geçtim.  Parkur bilgilerini aşağıda görmek mümkün.
 
Keyifli bir koşu sonrası verilen paketin içinde ise yok yoktu. Hem bu kadar kısıtlı imkanlarla yarış düzenle, hem de onca yiyecek içecek ver: biz bunlara alışık değiliz kardeşim. Şaşırır kalırız böyle.

Güzel bir yarışı bitirmenin mutluluğu ve Sakız adasının verdiği keyifle eve dönerken, bir sonraki Sakız Koşusunun planlarını şimdiden yapmaya başladım. 


 
 
      
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder