21 Aralık 2013 Cumartesi

New Balance Eskişehir Yarı Maratonu ve 10 Km Koşusu

2013 yılının, New Balance tarafından düzenlenen en sonun koşusu 27 Ekim tarihinde Eskişehir'de gerçekleşti.
 
Katılımın oldukça yüksek olduğu koşuda, yine her şey  gayet iyi düşünülmüş ve uygulanmıştı. Bunda New Balance'nin bugüne kadar edindiği tecrübenin yanı sıra Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanlığının gayretleri de kayda değerdir.
 
Daha önce Hızlı Tren kullanmadığım için bu koşu benim açımdan ayrıca önemliydi. Uzun zamandır Ankara Garı'nda oturmamış, tren beklememiştim.  Tren, sabah 06.30 da, yani tam da saatinde kalktı.


27 Ekim sabahı Eskişehir'e indiğimizde hava oldukça soğuktu.
 
Koşunun yapılacağı alana geldiğimde New Balance'nin başarılı organizasyonu beni karşıladı. Kayıt bölümü, soyunma giyinme çadırı ve emanet hizmeti başarılıydı.

    
Yarış saati geldiğinde hava sıcaklığı oldukça arttı. Sabah hissettiğimiz soğuk yerini oldukça sıcak bir havaya bıraktı.
 
 Çıkarken hissettiğim heyecanın en önemli sebebi, Eskişehir parkurunda ilk defa koşuyor olmamdan kaynaklanıyordu.  Ancak, yol ve hava durumu koşu için o kadar uygundu ki, bir çok koşucu gibi bende yılın en iyi derecesini yaptım.

 
Parkur bilgisini aşağıda bulmak mümkün.
 








Unutmadan, Eskişehir modern bir kent haline gelmiş. Eğer vaktiniz müsaitse Eskişehir'e birkaç gününüzü ayırmanızda fayda var.   Aman dikkat....  Pazar günü gidecek olursanız Çiğ Börek bulmak hayli zor. Mutlaka "Nöbetçi Çiğ Börekçi" hizmeti verilmeli.   



16 Ekim 2013 Çarşamba

NEW BALANCE BÜYÜKADA KOŞUSU


Mümkün olduğunca katılmaya çalıştığım New Balance koşularından birisi de Büyükada’da gerçekleşti. Bu koşuları tercih etmemin en önemli sebebi kurumsal bir kimliğe sahip olması ve genelde her şeyin planlandığı gibi başlayıp bitmesidir.



Ama her şeyin ötesinde Büyükada’nın güzel atmosferinde koşma isteği de bu yarışa katılmamada önemli bir etken oldu.

Yarıştan bir gün önce Ankara’dan İstanbul’a geldik  ve mümkün olduğunca yakın bir yerde, Maltepe’de kalmaya gayret ettik. O gün Üsküdar’ın güzelliklerini görme fırsatı bulduk. İstanbul’da ikamet edenler için en büyük şanssızlık tarihe tanıklık eden mekânları gündelik hayatın içinde eritmiş, tüketmiş olmalarıdır.

Yarış günü Bostancı İskelesinden Adaya doğru hareket ettiğimizde güneşli bir deniz bizi karşıladı. Ada İskelesi uzaktan görüldüğünde büyük bir hareketlilik göze çarpıyordu. Ancak bu yoğunluğun Adanın hafta sonu yoğunluğu olmadığı iskeleye yaklaştıkça ortaya çıktı.
 

Yarış T-shirtlerinin dağıtımı uygun değildi. Büyük bir yığılma vardı ve vakit kaybına sebep oldu. Başka bir çözüm bulmak mümkün gözüküyor.

Yarış Büyükada’nın etrafında, “Tam Tur” olarak adlandırılan parkurda gerçekleşti. Manzara harika olmakla beraber, parkurun bir kısmı kırıcıydı.
 
 
 
Bitiş noktasındaki organizasyonu ise yeterli buldum.  Bu parkurda koşarken en çok atlara dikkat etmek lazım.  Sürücülü sürücüsüz atlar sizinle beraber yarışıyorlar. 

Unutmadan; Ada'nın köpekleri de bir harika.
 
 
Dönüşte harika bir deniz ve güneş bizi karşılarken martıların dansı unutulmaz bir keyif kattı. Ritüelin son halkası olan ince belli bardakta çay keyfini de belirtmeden geçmemek gerekir.
 

Bu parkurda koşacaklar için bir miktar tırmanma ve hız antrenmanı faydalı olacaktır. Ayrıca İstanbul’da ikamet edenlerin arada bir bu parkurda koşmaları büyük keyif olacaktır.
 
 

 

9 Eylül 2013 Pazartesi

Sakız Maratonu -01.09.2013

 

Uzun süredir gitmek isteyip bir türlü fırsatını bulamadığım Sakız adası seyahati ile Sakız Koşusunu, büyük gayretlerle bir araya getirmeyi başardım.

Aslında bilet alma işleri yaklaşık 6 ay kadar önce başlamıştı ve bu nedenle bilet ücreti gayet ekonomik oldu. Program kısaca şöyle idi: Ankara – İzmir arası uçakla yapılan seyahat sonrasında Çeşme’ye Havaş ile gidilecek, Çeşme’de bir süre gezdikten sonra saat 19.00 da feribot ile Yunanistan’ın Sakız adasına geçilecekti.
Programda herhangi bir sarkma olmadı ve çeşmeye ulaştık.

Keyifli bir çeşme turunu elbette kumrular süsledi.





Yanlış anlamayın kumru dediysem uçandan değil. Zaten geleneksel olarak bu spor aktiviteleri yeme içme faaliyetine dönüşmekte. Unutmadan kumruyla birlikte verilen turşuları da ihmal etmemek lazım.

İnternet üzerinden satın aldığım feribot biletlerinin check –in işlemlerini de, Çeşme limanının hemen yakınındaki küçük kulübede tamamladık. Kısa bir bekleme süresi sonunda, neredeyse tam zamanında hareket ettik. Seyahat 40 -50 dakika kadar sürüyor ancak, hava birdenbire bozdu ve deniz patladı. Bu nedenle Sakız adasına varışımız 1 saati geçti.

Yunanistan'ın Kuzey Ege Periferisinde, Türkiye’nin ise Karaburun Yarımadası'nın karşısında yer alan, başta mandalina ve sakız ağaçları ile bezeli bu küçük adanın aynı adlı merkezi, Yunanistan'ın diğer şehirleri gibi, sevimli bir Anadolu kasabası görünümünde.          

Ancak, 1566-1912 yılları arasında hüküm süren Osmanlı’nın pek de izi kalmamış.  En büyük iz ise ne yazık ki 1822’de yaşanan olaylar ile ilgili. Mora‘da başlayan isyan hareketi dalga dalga bu şirin adaya da ulaşmış ancak çok sert tedbirlerle ayaklanma bastırılmıştı.

Ada, Balkan Savaşları ile birlikte, 11 Kasım 1912’de, Yunanistan’ın yönetimine geçti. Fani Dünya’nın savaşı bitmez. İtalya, 28 Ekim 1940’da 3 saatlik bir nota verdikten sonra Yunanistan’a saldırmış, fakat ummadığı bir direnişle karşılaşınca zor duruma düşmüştü. Bu arada harekete geçen İngilizler, 25 Şubat 1941’de İtalyanlara ait deniz uçağı üssüne de sahip küçük Meis Adası’nı işgal etmişlerdi. Bu işgal İngilizlerin, 12 Ada’yı yakından kontrol etmek ve buradan yapılacak harekâtlardan zamanında haberdar olmak amacından kaynaklanıyordu ve İtalyanların Yunanistan’daki başarısızlığını gören ve ayrıca, Sovyetler Birliği’ne yapacağı saldırı öncesi sağ kanadını güvence altına almak isteyen Almanların acil tedbir alması gerektiğini gösteriyordu. Nisan 1941’de Alman kuvvetleri Yunanistan’a karşı harekâta geçti. Almanların Ege’deki ilk hedefleri Taşoz ve Semadirek adaları oldu. Bu adaların 25 Nisan’da bir baskın harekâtıyla işgal edilmesini yine aynı gün Limni’nin işgali takip etti. İşgaller Midilli’ye asker çıkarılması ile devam etti. 5 Mayıs 1941 günü saat 18.10 da Alman birlikleri Sakız adasını, herhangi bir direniş görmeden işgal ettiler. Alman işgali 10 Kasım 1944’te sona erdi. Bu işgallerin tek bir iyi tarafı var. Sakız adası sakinleri, her yıl çok fazla kurtuluş günü kutluyorlardır.
 Kısaca tarihi ile ilgili bilgimizi de paylaştıktan sonra gelelim yeme içme ve sportif faaliyetlere.

Sahilde bulunan lokantalarda 3 kişilik yeme-içme yaklaşık 30 – 40 Euro civarında bir ücret ödemeyi gerektiriyor. Biz Türkiye’den gelenlerin en çok tercihi ise hiç kuşku yok ki deniz ürünleri. Başta ahtapot ızgara, karides ve kalamar tava olmak üzere deniz ürünleri ucuz ve bol. Unutmadan az kılçıklı balık yemek isteyenler için kılıç balığı önemli bir tercih olabilir.
Resimlerin kusuruna bakmayın. Biz resmi çekene kadar bir bölümünü dayanamayıp yemiştik.

İki gecelik konaklamamız, internet vasıtasıyla bulduğumuz küçük ve şirin bir otelde oldu. Mümkün olduğunca temiz olması da bizi ayrıca memnun etti.  
 
Gelelim yarışa: parkur Sakız merkezde değil, Thymiana ilçesi belediye sarayı önünden başlıyor ve Fravagouni’den geçerek tekrar Thymiana’ya dönülerek son buluyordu. Bu sizler için çok anlamlı olmasa da Sakız merkezden farklı bir yerde koşulacak olması benim için bir miktar sorun teşkil etmekteydi.


Bu soru işareti ile yarış malzemesini almak üzere Sakız Belediye binasını aramaya koyuldum. Meğer bina, otelimizin yaklaşık 150 metre yakınındaymış. Organizasyonun sahibi ve emektarı Michalis Simiriotis ile orada karşılaştım. Aslında, temsili katılım ücreti olan 10 Euro’yu ödeyemeyince bir e-posta göndermiş ve orada ödeyip ödeyemeyeceğimi sormuştum. Aldığım cevabın içeriği ve samimi yaklaşımı, beni epey mutlu etmişti.  Nede olsa bu tip yaklaşımları Memlekette sıkça görmek neredeyse imkansız. Yarış t-shirtünü ve şapkasını alırken, ulaşımla ilgili sorumun cevabını da öğrendim. Meğer koşucuları Sakız merkezinden otobüsle alıp yarış sonu tekrar bırakacaklarmış.
Daha ne olsun.
Bu haberin verdiği coşkuyla hemen yakındaki çay bahçesine doğru koştuk.  Çay kahve tost siparişi verirken bir de ne görelim. Vatandaşlar hamurdan bir şeyleri yemekteler. Bu ne kardeşim deyip adını öğrenmeye çalışırken Yunan garson kız “Lokma” mı istiyorsunuz? Diye sordu. Kısa süreli şokun üstüne bir tabak lokmayı yok ettik.

Koşu sabahı saat 7.00 de gösterilen noktaya gittiğimde diğer katılımcıları ve otobüsü buldum. İstanbul’dan ve İzmir’den çok sayıda koşu gönüllüsü vardı. Kısaca şöyle denebilir: Türkler gelmeseydi, aile içi yarış gibi olurdu.
 
Başlangıç ve bitiş noktası çok iyi hazırlanmıştı.



 Yarış saati ile birlikte hiç koşmadığım kadar keyifli bir parkurda koşmaya başladım. Doğa bir harika. Ayrıca, bir çok tarihi eseri de koşu sırasında görmek mümkün. Parkur çok kırıcı değil ve çevredekiler mümkün olduğunca destek veriyorlar. Su istasyonlarında herhangi bir sıkıntı yoktu. Hatta bir kısmını pas geçtim.  Parkur bilgilerini aşağıda görmek mümkün.
 
Keyifli bir koşu sonrası verilen paketin içinde ise yok yoktu. Hem bu kadar kısıtlı imkanlarla yarış düzenle, hem de onca yiyecek içecek ver: biz bunlara alışık değiliz kardeşim. Şaşırır kalırız böyle.

Güzel bir yarışı bitirmenin mutluluğu ve Sakız adasının verdiği keyifle eve dönerken, bir sonraki Sakız Koşusunun planlarını şimdiden yapmaya başladım. 


 
 
      
 

8 Eylül 2013 Pazar

Bozcaada Yarı Maratonu

Çok sıcak bir günde gerçekleşen bu koşuda yarışa katılanların sonuçlarını bilemiyorum ancak benim için son zamanların en kötü derecesi olduğu açık. Bozcaada'nın coğrafyası ve mevsim normallerinin çok üzerinde olan sıcaklık dikkate alındığında bu sonuç kaçınılmaz.
Günübirlik katılan koşucuların yaşadığı en önemli sorun eşyalarını bırakacak bir yerin olmayışıydı. Ancak bunu yerel kaynakları kullanarak çözmek mümkün oldu. Tüm bunlara rağmen Yarış Takvimi tarafından gerçekleştırilen bu organizasyonu çok başarılı buldum.

Ancak bu organizasyona katılım sağlayacaklara bir kaç tavsiyem olacak. Öncelikle en az bir gece konaklama yapmanız gerekir. Mutlaka koşu sırasında enerji jeli kuıllanmalı. Yirmi dakika kadaar önce su alımını maksimum seviyeye çıkarmakta fayda var. Hepinize tavsiye ederim.

Unutmayın, parkur bu kadar güzel ama düz değil....


Bursa Osman Gazi Kent Koşusu

Bursa Osmangazi Belediyesi tarafından düzenlenen tarihi kent koşusuna, bu sene altıncısı yapılmasına rağmen ilk defa katıldım. Bursa kent merkezinin ne kadar inişli çıkışlı olduğunu düşünmeden katıldığım bu koşu bitirmeme rağmen oldukça zorlandım.





Parkurun seçimindeki yanlışlıklar, organizasyonun bozukluğu  ve sıcak akılda kalanlardı. Ancak hakkını vermek gerekir ki, tarihi mekanların ve çarşıların içinden koşarak geçmek  bir daha nasip olur mu bilmem.

Münih Maratonu - 09.10.2011



Münih Maratonuna katılmak için Lufthansa havayollarının Ankara – Münih seferini tercih ettik ve  yaklaşık üç saatlik bir yolculuk sonrasında Münih Havaalanına indik.
Münih’e gitmek isteyenler için bir uyarı: havaalanından şehir merkezine gitmek için Lufthansa’nın şehir otobüsleri kullanılabilir. Tek yön bileti için 10 euro ödenirken, gidiş dönüş otobüs bileti 17 euro olarak belirlenmiş. Otobüsle şehrin merkezi olan “Merkez Tren İstasyonuna (Der Münchener Hauptbahnhof)” ulaşmak mümkün. Otobüs ücretini internetten ödeyebileceğiniz gibi, şoförden bilet almak da mümkün.
Almanya’nın hemen hemen her şehrinde olduğu gibi şehir içi ulaşım çözülmüş vaziyette. S-Bahn, U-Bahn, Otobüs ve Tramvay birbirlerine bağlı.
Ulaşım tercihlerinize, konaklayacağınız gün sayısına ve kaç kişi olduğunuza (yalnız gezgin, aile, vb.)  göre bilet almanız mümkün. Biz üç kişilik bir aile olarak, dört gün boyunca sınırsız dolaşabileceğimiz bir bilet aldık. 24 euro değerinde olan bu biletin çok ekonomik olduğu muhakkak.
Elbette bisiklet kiralayarak ulaşım kolay ve ucuz. Bisiklet kullanımına verilen önemi ifade etmek için iki farklı resmi paylaşmak istedim. Resimlerde U-bahnhof Olympia – Einkaufszentrum istasyonuna bisikletlilerin inişlerini kolaylaştırmak için yapılmış rampa ve park yerleri görülüyor.
Otele kısa bir süre uğradıktan sonra Maraton fuarının yapılacağı Münih Olimpiyat Stadına gittik. Bence sporun mabedi. Gerek atmosfer gerekse mimari yapı çok etkileyici. Kesinlikle görülmeye değer.
Münih maratonunda ne almak veya neye katılmak isterseniz ücretini ödemek zorundasınız. Buna makarna partisi de dahil. Maraton fuarındaki ürün çeşitliliği ise çok şaşırtıcıydı. Ortalama bir ayakkabı 100 euro civarındaydı. Nike, Puma, Saucony, Brooks gördüğüm önemli markalardı.
(Bisiklet sevdalıları için kısa bir bilgi vermek isterim. Brooks markalı bisiklet aksesuarları için http://www.chainreactioncycles.com/Brands.aspx?BrandID=457&PartnerID=2957&gclid=CLjy3ZiltKwCFSoumAod2A6NHQ  adresine göz atmakta fayda var..)
Koşucular için üretilmiş GPS çeşitleri de gayet şaşırtıcıydı.     
 Ve işte maraton günü geldi. Maratonun başlangıç noktasına ulaşım ücretsizdi. Dünyanın dört bir yerinden gelmiş yarışçılar dümdüz bir parkurda koşmaya başladılar. Münih’in atmosferi, yol ve hava koşulları mükemmeldi. Organizasyona söylenebilecek herhangi bir şey yoktu.
Motivasyonu arttırmak için yapılan faaliyetler de kayda değerdi. Yarışın sonunda yapılan partiyi de anmadan geçmemek lazım.        
Maratonu geçen yıl olduğu gibi 2:19:25 ile Richard Friedrich kazandı.

Peki benim yarışım ne oldu? Münih maratonuna katılmaya dair kararımı yarış tarihinden yaklaşık altı ay kadar önce verdim. Ancak, yarış tarihinden yaklaşık iki gün önce geçirdiğim bir rahatsızlık sebebiyle Münih’e turistik amaçlarla gitmiş oldum.
Eh ! bende bundan sonraki bölümde sizlerle yediğimi ve içtiğimi paylaşmak istiyorum.
Vereceğim markalar Almanya’da olduğu için Reklam yapmış olmam diye ümit ediyorum. Acaba markaların üzerini frezelesem mi? J
Tam bir Bavyera yemeği yemek ve bu kültürü görmek isterseniz iki yer önereceğim. Yemeği Weisses Bräuhaus’da yemekte fayda var. Patates salatasını muhakkak deneyiniz.
Ve işte en favori yerim. 
“Hofbräuhaus” Yemeği ile müziği ile Bavyera’yı hissedebildiğim tek nokta. Buraya uğramadan gelmemek lazım. Yok! Ben daha fazla Bavyera müziğine dayanamam diyorsanız geldiğiniz  kapıdan çıkın, 20 metre ilerleyin ve HardRock Cafe’ye girin.
Almanya’ya gitmişken pasta yemeden gelmek olmaz. İşte size iyi bir adres “Rischart” Daha önce denemediyseniz Apfelstrudel için doğru adres. Ama ben yediğim her tatlıyı çok sevdim. Tabi ki bizim bildiğimiz berliner’leri görünce anlatmaya çalıştık ama garson teyze ne dediğimizi anlamadı. Meğer “Berlinerin” adı Almanya’da Berliner değilmiş. Olabilir mi?
Kaldı ki bununla ilgili de bir hikaye var. Başkan John F. Kennedy'nin Berline gider ve bir konuşma yapar. Konuşma soğuk savaş döneminin en kritik yıllarına rastladığı için bütün Dünya’yı ilgilendirmektedir. Öyle bir konuşma yapar ki herkes dikkatle dinlemektedir. Ancak, bu konuşma sırasında bir cümleyi bilinçli olarak Almanca söylemek istemiştir. “Ben bir Berlinliyim” demek olduğunu zannederek söylemiş olduğu "Ich bin ein Berliner." Kennedy’nin bir çörek olduğu anlamını da çıkarmaktadır. Bu önemli konuşmadan geriye bu cümlenin kalmış olması da oldukça enteresandır. Ama daha da enteresan olanı, bizim garsonla aramızda yaşanan tuhaf Berliner şaşkınlığıydı.
Almanya’da müzeye gidecekseniz Berlin’i tek geçerim. Ama Münih’de de görülmeye değer bir çok müze var.     
   

Ankara Eymir Yarımaratonu 16.09.2012



Yarış Takvimi tarafından düzenlenen bu yarı maraton oldukça güzel bir havada  ve çok keyifli bir ortamda geçti. Hemen her şey düşünülmüştü. Daha önce katıldığım Bozcaada koşusu sırasında eleştirdiğim hususların hemen hepsinin giderildiğini görerek memnun oldum.

Bana göre bir tek olumsuzluk vardı: Trafik

Yanlış anımsamıyorsam Radyo Bilkent tarafından sağlanan katkı da çok keyifliydi. 

Bu parkura kısmen de olsa alışık olduğumdan pek zorlanmadım. Ancak havanın sıcaklığı performansı bir miktar etkiledi. 










 
Profile gelince. Eymir gölü çevresi önemli bir sıkıntı yaratmaz. Tatlı bir eğim vardır ve ortam da keyiflidir.  

Soyunma ve giyinme bölümleri gayet iyi düşünülmüştü

Dinlenme bölümü de oldukça hoş bir ortam yaratmıştı


Ayrıca ilk defa evimden çıkıp bir koşuya katılmış, daha sonra eve dönmüş olmam da çok heyecan vericiydi. Genel anlamda memnun kaldığım bu koşuda katkısı olanların ellerine sağlık.

DarıcaYarımaratonu 07.10.2012

Büyük bir emek ve gönül işi olan bu yarı maratonun oluşması ve sürdürülmesinin ne derece önemli bir hizmet olduğunu söylemekle başlamak istiyorum. 

Beni asıl heyecanlandıran Darıca halkının da önemli bir katkısı olmasıydı. Bu durum, sadece Belediye Başkanının değil aynı zamanda halkının da spora karşı gösterdiği yakınlığı ve heyecanı ifade etmektedir. 

İlk defa katıldığım için Darıca'da değil, Derince'de bir otel ile anlaştım. Ancak, Derince'den Darıca'ya çok zor yetiştim. Hatta, dolmuşta soyundum, koşarak elbiselerimi emanete bıraktım oradan da başlamış olan koşuya katıldım.    

Organizasyon oldukça iyiydi. Alanda herhangi bir sıkıntı yaşamadım. Parkur'un bir bölümü manzara açısından keyifli ancak eğimleri oldukça kırıcı. Bu yarıştan önce tırmanma antremanı yapmadığım için pek pişman oldum.

Bence parkurun en önemli özelliği yokuşun devamlılık arzediyor olması. Biraz dikkat ve çalışma şart. 



Sonuçlara gelince, 21 kilometrelik parkurda erkeklerde Kenyalı Kiptoo 1 saat 3 dakika 34 saniye ile birinci gelirken, bayanlarda ise Etiyopyalı Mulu Seboka Seyfu 1 saat 14 dakika ile birincilik ipini göğüslemeyi başardı.

Vodafone Avrasya Maratonu - 11.11.2012


Yazıyı yazarken isminde tereddüt ettiğim bu maraton, Runtalya ile beraber, benim gibi uzun mesafe koşu sporu ile ilgilenenlerin merakla beklediği önemli bir faaliyet. 
Bu sene gayet sıcak bir havada gerçekleşen maratondan önce Maraton Fuarına gittim. İşaretlemelerin yetersizliği sebebiyle tüm katılımcıların birbirini takip etmeye gayret ediyordu. Bunlardan biri de doğal olarak bendim. Ben birilerini takip ettiğimi düşünürken bir de baktım ki kuyruğun başında ben varım. Allahtan merdiven beni doğru yere götürdü aksi halde arkamdakiler çok kızacaktı. Fuar alanı, yurtdışındaki örneklerini andırıyordu.

Aslında bu işaretleme sorunu sadece maraton alanı ile ilgili değil. Bu yıl da, geçen yıllarda olduğu gibi Sultan Ahmet civarında konakladım ve yine oteli bulamadım. Sadece ben mi kayboldum diye düşünürken, yarışı tamamlayan bir çok insanın bir başka spor dalına "Oryantiring"e geçtiğini gördüm. Çok rahatladım. Canım hep ben mi kaybolacağım? Birazda yerli ve yabancı turistler otellerini bulmaya çalışsınlar. 

Sanırım sokak tabelalarında bir miktar sorun var.    
 
Aslında Avrasya Maratonu ile ilgili çok da olumsuz birşey söylemek istemiyorum. Bu yarışın 34. kez koşulacak olması ve Altın Lig'e yükselmesi benim gerekçelerim. Ancak bu kadar tecrübeye rağmen karşılaştığım birkaç olumsuz durumu da belirtmeden geçemeyeceğim. 
Bizleri koşunun başlangıç noktasına taşıyacak olan otobüslerin sayısı yetersizdi. Tam sıramızda ilerlemeye çalışırken bir arkadaş fırladı ve "son 10 dakika" diyerek olaya el koydu. Benim dahi anlamamın mümkün olmadığı bu durum karşısında yanımdaki Avusturyalı  koşucular acayip dumur oldular. Biz otobüslere doğru koşarken onlar saf saf sırada bekliyorlardı.

Aslında çok merak ettim: otobüsler vatandaşı almasaydı koşu tersten mi başlayacaktı. Bu durumda "Öz Start" noktasındakiler ile "Çakma Start" noktasından itibaren başlayanlar ortada  buluşurdu. Merak edenler için otobüs kuyruğunun resmi aşağıda... 


Bu sene tuvaletlerin de çok yetersiz olduğunu, büyük bir açıklıkla ifade edebilirim. Bu durumda erkeklerin daha kolay çare ürettiği malumlarınız ancak kadın yarışmacılara da acımak lazım.


Gelelim parkura, parkur aynı parkur, ancak her zamanki gibi çok keyifli.

 
Köprünün üstünden geçiş yine kalabalıktı ancak ne olursa olsun bu manzarayı görmeye değer.
 
Bu sene daha önce görmediğim kadar kötü bir "Bitiş" organizasyonu vardı. İnsanlar birbirinin üzerine yığıldı. Madalyanın da içinde bulunduğu torbanın alınması ayrı bir yarış kıvamındaydı. Umarım bir sonraki yıl yapılacak olan koşuda bu sorunlar yaşanmaz.