Uzun süredir gitmek isteyip bir türlü fırsatını bulamadığım Sakız adası seyahati ile Sakız Koşusunu, büyük gayretlerle bir araya getirmeyi başardım.
Programda herhangi bir sarkma olmadı ve çeşmeye ulaştık.
Keyifli bir çeşme turunu elbette kumrular süsledi.
İnternet üzerinden satın aldığım feribot biletlerinin check –in işlemlerini de, Çeşme limanının hemen yakınındaki küçük kulübede tamamladık. Kısa bir bekleme süresi sonunda, neredeyse tam zamanında hareket ettik. Seyahat 40 -50 dakika kadar sürüyor ancak, hava birdenbire bozdu ve deniz patladı. Bu nedenle Sakız adasına varışımız 1 saati geçti.
Yunanistan'ın Kuzey Ege Periferisinde, Türkiye’nin ise Karaburun Yarımadası'nın karşısında yer alan, başta mandalina ve sakız ağaçları ile bezeli bu küçük adanın aynı adlı merkezi, Yunanistan'ın diğer şehirleri gibi, sevimli bir Anadolu kasabası görünümünde.
Ancak, 1566-1912 yılları arasında hüküm süren Osmanlı’nın pek de izi kalmamış. En büyük iz ise ne yazık ki 1822’de yaşanan olaylar ile ilgili. Mora‘da başlayan isyan hareketi dalga dalga bu şirin adaya da ulaşmış ancak çok sert tedbirlerle ayaklanma bastırılmıştı.
Sahilde bulunan lokantalarda 3 kişilik yeme-içme yaklaşık 30 – 40 Euro civarında bir ücret ödemeyi gerektiriyor. Biz Türkiye’den gelenlerin en çok tercihi ise hiç kuşku yok ki deniz ürünleri. Başta ahtapot ızgara, karides ve kalamar tava olmak üzere deniz ürünleri ucuz ve bol. Unutmadan az kılçıklı balık yemek isteyenler için kılıç balığı önemli bir tercih olabilir.
Resimlerin kusuruna bakmayın. Biz resmi çekene kadar bir bölümünü dayanamayıp yemiştik.
İki gecelik konaklamamız, internet vasıtasıyla bulduğumuz küçük ve şirin bir otelde oldu. Mümkün olduğunca temiz olması da bizi ayrıca memnun etti.
Bu soru işareti ile yarış malzemesini almak üzere Sakız Belediye binasını aramaya koyuldum. Meğer bina, otelimizin yaklaşık 150 metre yakınındaymış. Organizasyonun sahibi ve emektarı Michalis Simiriotis ile orada karşılaştım. Aslında, temsili katılım ücreti olan 10 Euro’yu ödeyemeyince bir e-posta göndermiş ve orada ödeyip ödeyemeyeceğimi sormuştum. Aldığım cevabın içeriği ve samimi yaklaşımı, beni epey mutlu etmişti. Nede olsa bu tip yaklaşımları Memlekette sıkça görmek neredeyse imkansız. Yarış t-shirtünü ve şapkasını alırken, ulaşımla ilgili sorumun cevabını da öğrendim. Meğer koşucuları Sakız merkezinden otobüsle alıp yarış sonu tekrar bırakacaklarmış.
Daha ne olsun.
Bu haberin verdiği coşkuyla hemen yakındaki çay bahçesine doğru koştuk. Çay kahve tost siparişi verirken bir de ne görelim. Vatandaşlar hamurdan bir şeyleri yemekteler. Bu ne kardeşim deyip adını öğrenmeye çalışırken Yunan garson kız “Lokma” mı istiyorsunuz? Diye sordu. Kısa süreli şokun üstüne bir tabak lokmayı yok ettik.
Koşu sabahı saat 7.00 de gösterilen noktaya gittiğimde diğer katılımcıları ve otobüsü buldum. İstanbul’dan ve İzmir’den çok sayıda koşu gönüllüsü vardı. Kısaca şöyle denebilir: Türkler gelmeseydi, aile içi yarış gibi olurdu.
Başlangıç ve bitiş noktası çok iyi hazırlanmıştı.
Keyifli bir koşu sonrası verilen paketin içinde ise yok yoktu. Hem bu kadar kısıtlı imkanlarla yarış düzenle, hem de onca yiyecek içecek ver: biz bunlara alışık değiliz kardeşim. Şaşırır kalırız böyle.
Güzel bir yarışı bitirmenin mutluluğu ve Sakız adasının verdiği keyifle eve dönerken, bir sonraki Sakız Koşusunun planlarını şimdiden yapmaya başladım.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder