Münih Maratonuna katılmak için Lufthansa havayollarının Ankara – Münih seferini tercih ettik ve yaklaşık üç saatlik bir yolculuk sonrasında Münih Havaalanına indik.
Münih’e gitmek isteyenler için bir uyarı: havaalanından şehir merkezine gitmek için Lufthansa’nın şehir otobüsleri kullanılabilir. Tek yön bileti için 10 euro ödenirken, gidiş dönüş otobüs bileti 17 euro olarak belirlenmiş. Otobüsle şehrin merkezi olan “Merkez Tren İstasyonuna (Der Münchener Hauptbahnhof)” ulaşmak mümkün. Otobüs ücretini internetten ödeyebileceğiniz gibi, şoförden bilet almak da mümkün.
Almanya’nın hemen hemen her şehrinde olduğu gibi şehir içi ulaşım çözülmüş vaziyette. S-Bahn, U-Bahn, Otobüs ve Tramvay birbirlerine bağlı.
Ulaşım tercihlerinize, konaklayacağınız gün sayısına ve kaç kişi olduğunuza (yalnız gezgin, aile, vb.) göre bilet almanız mümkün. Biz üç kişilik bir aile olarak, dört gün boyunca sınırsız dolaşabileceğimiz bir bilet aldık. 24 euro değerinde olan bu biletin çok ekonomik olduğu muhakkak.
Elbette bisiklet kiralayarak ulaşım kolay ve ucuz. Bisiklet kullanımına verilen önemi ifade etmek için iki farklı resmi paylaşmak istedim. Resimlerde U-bahnhof Olympia – Einkaufszentrum istasyonuna bisikletlilerin inişlerini kolaylaştırmak için yapılmış rampa ve park yerleri görülüyor.
Otele kısa bir süre uğradıktan sonra Maraton fuarının yapılacağı Münih Olimpiyat Stadına gittik. Bence sporun mabedi. Gerek atmosfer gerekse mimari yapı çok etkileyici. Kesinlikle görülmeye değer.
Münih maratonunda ne almak veya neye katılmak isterseniz ücretini ödemek zorundasınız. Buna makarna partisi de dahil. Maraton fuarındaki ürün çeşitliliği ise çok şaşırtıcıydı. Ortalama bir ayakkabı 100 euro civarındaydı. Nike, Puma, Saucony, Brooks gördüğüm önemli markalardı.
(Bisiklet sevdalıları için kısa bir bilgi vermek isterim. Brooks markalı bisiklet aksesuarları için http://www.chainreactioncycles.com/Brands.aspx?BrandID=457&PartnerID=2957&gclid=CLjy3ZiltKwCFSoumAod2A6NHQ adresine göz atmakta fayda var..)
Koşucular için üretilmiş GPS çeşitleri de gayet şaşırtıcıydı.
Ve işte maraton günü geldi. Maratonun başlangıç noktasına ulaşım ücretsizdi. Dünyanın dört bir yerinden gelmiş yarışçılar dümdüz bir parkurda koşmaya başladılar. Münih’in atmosferi, yol ve hava koşulları mükemmeldi. Organizasyona söylenebilecek herhangi bir şey yoktu.
Motivasyonu arttırmak için yapılan faaliyetler de kayda değerdi. Yarışın sonunda yapılan partiyi de anmadan geçmemek lazım.
Maratonu geçen yıl olduğu gibi 2:19:25 ile Richard Friedrich kazandı.
Peki benim yarışım ne oldu? Münih maratonuna katılmaya dair kararımı yarış tarihinden yaklaşık altı ay kadar önce verdim. Ancak, yarış tarihinden yaklaşık iki gün önce geçirdiğim bir rahatsızlık sebebiyle Münih’e turistik amaçlarla gitmiş oldum.
Vereceğim markalar Almanya’da olduğu için Reklam yapmış olmam diye ümit ediyorum. Acaba markaların üzerini frezelesem mi? J
Tam bir Bavyera yemeği yemek ve bu kültürü görmek isterseniz iki yer önereceğim. Yemeği Weisses Bräuhaus’da yemekte fayda var. Patates salatasını muhakkak deneyiniz.
“Hofbräuhaus” Yemeği ile müziği ile Bavyera’yı hissedebildiğim tek nokta. Buraya uğramadan gelmemek lazım. Yok! Ben daha fazla Bavyera müziğine dayanamam diyorsanız geldiğiniz kapıdan çıkın, 20 metre ilerleyin ve HardRock Cafe’ye girin.
Almanya’ya gitmişken pasta yemeden gelmek olmaz. İşte size iyi bir adres “Rischart” Daha önce denemediyseniz Apfelstrudel için doğru adres. Ama ben yediğim her tatlıyı çok sevdim. Tabi ki bizim bildiğimiz berliner’leri görünce anlatmaya çalıştık ama garson teyze ne dediğimizi anlamadı. Meğer “Berlinerin” adı Almanya’da Berliner değilmiş. Olabilir mi?
Kaldı ki bununla ilgili de bir hikaye var. Başkan John F. Kennedy'nin Berline gider ve bir konuşma yapar. Konuşma soğuk savaş döneminin en kritik yıllarına rastladığı için bütün Dünya’yı ilgilendirmektedir. Öyle bir konuşma yapar ki herkes dikkatle dinlemektedir. Ancak, bu konuşma sırasında bir cümleyi bilinçli olarak Almanca söylemek istemiştir. “Ben bir Berlinliyim” demek olduğunu zannederek söylemiş olduğu "Ich bin ein Berliner." Kennedy’nin bir çörek olduğu anlamını da çıkarmaktadır. Bu önemli konuşmadan geriye bu cümlenin kalmış olması da oldukça enteresandır. Ama daha da enteresan olanı, bizim garsonla aramızda yaşanan tuhaf Berliner şaşkınlığıydı.
Almanya’da müzeye gidecekseniz Berlin’i tek geçerim. Ama Münih’de de görülmeye değer bir çok müze var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder