Kudüs…
Dinlerin kutsallarının, eski ile
yeninin, muhafazakârlık ile modernitenin kesiştiği diyar.
Hem bu güzellikleri hissetmek hem
de Kudüs’te koşabilmek, yani bu iki zevki bir arada gerçekleştirmek için
Kudüs’e gittik.
19.03.2014 tarihinde yapacağımız yolculuğun
biletlerini 10.10.2013 tarihinde alınca çok ama çok uygun fiyata bilet bulduk.
Ankara – İstanbul bağlantısını da
halledince işler biraz daha kolaylaştı.
Sabah saatlerinde önce İstanbul’a
oradan da saat 15.30 uçağı ile İsrail Ben Gurion havaalanına hareket ettik.
İsrail’deki havaalanı
kontrollerinin çok sıkı olduğuna yönelik haberler sebebiyle
çekinmedik dersek yalan olur.
Kapıdan Çık Sağa Dön: Nesher |
Havaalanına vardığınızda pasaport
kontrolü bir miktar uzun sürüyor. Tahmin ediyorum ki kademeli bir güvenlik var ve
daha çok psikolojik yaklaşımlarla vücut diline ve stres tepkisine esaslı risk
değerlendirmesi yapılıyor. Zaten siz oraya varmadan önce karar verilmiş
durumda…
Havaalanından çıktığımızda hava
kararmıştı. Hemen hatırlatayım. Taksi iyi bir tercih değil. Uçak çok geç
inmediyse taksi yerine dolmuşları kullanmak çok daha uygun. Nesher adı verilen
bu ulaşım araçları için havaalanından dışarıya çıkmanız yeterli. Üç kişi
olmamıza rağmen taksi ücretinin hemen hemen yarısını ödemiş olduk.
Kudüs’te otel ücretleri hiç de
ucuz değil. Bu nedenle The Abraham Hostel de kaldık. Adresi pek bir anlam vermese de (67 Hanevi’im
street, Davidka Square, Jerusalem, 94702, Israel) şehir merkezinde olduğunu
söylemeliyim.
Hostel’den çok memnun kaldık.
Kendi bulaşığınızı yıkamaktan hoşlanmıyorsanız sorun olabilir. Dönüş sırasında taksiyi
de onlar ayarladığı için 60 dolara havaalanına gittik. Ama sonradan fark ettik
ki Nesher tam da Hostelin önünden geçiyor.
Unutmadan… Hostelde gerek Kudüs
Maratonunun yapıldığı noktaya gerekse Hayfa kapısına yürüyerek ulaşılıyor.
Büyük Süleyman Caddesinden
yürüyüp Osmanlının yaptığı kapıdan eski Kudüs’e girmek de ayrı bir heyecan.
Kudüs şehir turunu da Hostel
ayarladı ve turun başlayacağı noktaya kadar götürdüler. Aslında nerede
kalırsanız kalın Sandeman’s New Europe ile 18 ülkede ücretsiz tura
katılabilirsiniz. Merak edenler için http://www.newjerusalemtours.com/
adresi yeterli olacaktır. Unutmadan tur bitiminde bahşişi unutmak yok.
Kudüs’ün eski şehir bölgesi 4
parçadan oluşmuş. Turumuz, Ermeni, Hristiyan ve Musevi bölgelerini
dolaştırıyor ancak Müslüman bölgesine girmek sadece Müslümanlar için mümkün. Bu
nedenle Müslüman bölgesine gidilmedi.
İki saatlik kısa turun ardından
ver elini Müslüman bölgesi. Sadece Müslümanların girebildiği bu bölümün
kapısında güvenlik görevlileri bekliyor ve çeşitli yöntemlerle sizin Müslüman
olup olmadığınızı anlamaya çalışıyor. Türk olduğumuzu söylediğimizde doğrudan
içeriye aldılar. Tam Kubbet-üs Sahra’ya ilerlerken bir başka görevli tekrar
sorguladı ve “Sen pek Türk’e benzemiyorsun” dedi. Oraya nasıl Türkler gidiyorsa
artık adam beni pek beğenmedi.
Önce Kubbet-üs Sahra ve çevresini gezdik.
Kubbet - üs Sahra'dan Mescid-i Aksa'ya gidiş (Fotoğrafı çeken benim...) |
Namaz vakti geldiğinde
koşarak Mescid-i Aksa’ya gittim. Gerçekten anlatılmaz bir huzur ve mutluluk.
Kapıdan çıktığım andan beri aynı şeyi söylüyorum: İyi ki geldik…
Mescid-i Aksa'nın içi |
Gayet
yorucu bir günün akşamında Hostele yakın Pazar yerine uğradık. Yiyecek ve
içecek sıkıntısı yok ama bu semt pazarı bir başka. İşte bizim olayımız başladı:
Shavurma ve Falafel. Önce Falafel den başlayalım: Nohut, soğan, sarımsak, maydanoz, sivri yeşil biber, kimyon, tuz,
sumak, un, krmızı pul biber, karabiber den müteşekkil. Gobit ekmeğin içine, ki orda Pita deniyor, Falafeli doldurduktan sonra üzerine yeşil soğan, taze nane, kıvırcık
yaprağı ve turşuyu koyarız. Ancak bitmedi. Asıl tadını veren malzemeyi olanca
ihtişamı ile üzerine boca edelim: Tahin…
Şavurma ise
savrulmadan gelmektedir. Bildiğiniz döner. Ancak tadını veren içine konan
Tabule veya Fettuş olarak adlandırılan soslardır.
Göğüs
numaraları ICC Jerusalem International Convention Center’den alındı. Gayet
başarılı bir fuar ve fiyatlar da oldukça uygundu.
Bu noktaya
ulaşımı hafif raylı tren ile yaptık. Kudüs bu konuda büyük bir atılım yapmış ve
şehir içi hafif raylı taşımacılıkta söz sahibi olmuş. Unutmadan ulaşımı
sağlarken dokuya da zarar vermemişler. Aksi halde Dünya ayağa kalkardı.
Yarışın
başlangıcı ve bitişi Sacher Parkta gerçekleşti. Gerçekten çok büyük bir
organizasyon söz konusuydu.
Başlangıç
çizgisinde Türk Bayrağını gördüm. Genelde organizasyonlar dikkat etmiyorlar
ancak İsrail buna dikkat etmişti. Listelerden kontrol ettiğim kadarıyla 10 Km
de Türkiye’den katılan tek olduğumu düşündüğüm için bir miktar gururlandım.
Galiba Bayrağı Ters Takmışlar... |
Efendim
gelelim koşuya. Ortalama olarak 7 dakika daha kötü koştum. Starttan itibaren
başladığımız tırmanmayı bitiş noktasında tamamladık. Böyle bir parkur olur mu?
Hem sıcak hem de yokuş. Öyle böyle değil. Sanırım 40 dakika tırmandık. Düpedüz
su kaynattım. Sevmediğim iki şey: Güneş ve Yokuş. Her ikisi el ele vermiş beni
bekliyorlardı.
Neyse.
Maksat hâsıl oldu ve yarış bitti. Ver elini Falafel ve Şavurma…
Ankara’ya
dönüş yolunda Hz. Ömer’i araştırmaya karar verdim. Hz. İsa'nın çarmığa
gerildikten sonra bekletildiği taşın bulunduğu yere kurulduğuna inanılan Yeniden
Doğuş Kilisesinin hemen yanında yer alan Hz.Ömer Camiinin hikayesi bu kararıma
vesile oldu. Bunu da diğer bloğumda anlatayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder